Tefekkür
Sosyal Medya Kuyusuna Atılan Bir Fazilet: Vakar
“Vakarın üç alameti; büyüğü yüceltmek, küçüğe merhamet, düşküne sabırdır”
Zünnûn el-Mısrî rahmetullahi aleyh
Kur’an-ı Kerim, Hz. Yusuf’un (a.s) kıssasını “ahsenü’l-kasas”, yani “en güzel kıssa” olarak anar. Bu güzelliğin sebeplerinden biri, kıssada yaşanan her olayın nihayetinde hayırla sonuçlanmasıdır. Kıssada müminler için pek çok ibret ve hikmet vardır. Biz de bu yazımızda Hz. Yusuf kıssasının bereket ve feyzini umarak, kıssadaki kuyu hadisesi üzerinden zamanımıza dair bir muhasebe yapacağız.
Kuyunun başında yaşananlar, yalnızca bir peygamberin canına kastetmekten ibaret değildi, onun şahsında bütün faziletleri, masumiyeti ve güzel ahlakı karanlığa gömmekti. Hz. Yusuf (a.s), güzelliğin, edebin ve hikmetin timsaliydi. Kardeşleri, bu faziletleri ortadan kaldırarak ilgiyi, sevgiyi ve takdiri tamamen kendilerine çekmeyi arzuluyordu. O gün kuyunun başında yaşanan bu elim olay, bugün başka şekillerde tekerrür ediyor.
Bugünün kuyuları
Günümüzde faziletler toprağın karanlığındaki kuyulara değil, ekranların soğuk ışıkları ve sosyal medyanın derinliklerine atılıyor. Nice insan -özellikle yaşça olgun, konumca saygın kimseler- “Ben de buradayım” demek, fark edilmek ve beğeni toplamak uğruna sahip oldukları pek çok değeri kendi elleriyle bu modern kuyulara bırakabiliyor. Bu değerlerden biri de vakardır.
Sözlükte ağırbaşlılık, haysiyet, şeref ve temkin olarak tanımlanan vakar, hayânın varlığına işaret eder. Zünnûn el-Mısrî (rah.) “Vakarın üç alameti; büyüğü yüceltmek, küçüğe merhamet, düşküne sabırdır” der. Büyükler, “Vakar Allah Teâlâ’dandır; kime nasip ederse onu hayrın nişanesiyle mühürler” buyurmuştur. Ne var ki bugün bu faziletin kuyusu, sosyal medyanın derinliklerinde kazılıyor. Fotoğraflarda, videolarda, yorumlarda… Kimi zaman kişiye hiç yakışmayacak söz ve tavırlar, sadece “beğeni” ve “takipçi” uğruna sergileniyor. Böylece vakar ekranların soğuk ışıkları altında karanlığa gömülüyor.
Görünür olma arzusu
Tasavvufta riya (gösteriş) ve hubbu’z-zuhûr (görünür olma arzusu) nefsin en tehlikeli tuzakları arasında sayılır. Çünkü bu arzular, kişinin huzurunu başkalarının onayına bağlar, kalbini hakikî rızadan koparır ve onu yapay bir takdire bağımlı hale getirir.
İmam Ahmed b. Hanbel (rah.) şöyle der: “Allah Teâlâ’nın adını gizlediği kimseye ne mutlu! İnsanların bulunmadığı bir yer arzuluyorum; Mekke’nin dağ geçitlerinden birinde olmak istiyorum ki kimse beni tanımasın.” Bu sözler, şöhret arzusunu terk etmenin ve gözlerden ırak yaşamanın vakar için nasıl bir zırh olduğunu gösterir.
Vakar Kuyudan Nasıl Çıkar?
Hz. Yusuf kıssasındaki kuyu, ağır bir imtihanın başlangıcıydı; fakat o Allah’ın takdiriyle oradan kurtuldu, itibarı ve güzelliği kat kat arttı. Bizim için de vakarı “kuyudan çıkarma” yolları vardır:
Rızayı doğru yerden beklemek: İlgi ve beğeni arzusunu terbiye edip rızayı yalnızca Cenab-ı Allah’tan beklemek.
Paylaşmadan önce düşünmek: İnternette bir söz, görüntü veya düşünce paylaşmadan önce “Bu bana yakışır mı?” diye sormak
Konuma göre hareket etmek: Makam veya yaşlılığın gerektirdiği ağırbaşlılığı muhafaza etmek.
Dijital sükût: Tasavvuf ehlinin “sükût”u kalbi gereksiz sözden ve gösterişten koruyan bir kalkan olarak görmesi gibi, dijital hayatta da zaman zaman susmak, paylaşmadan durmak.
Tüm bunlar nefsin beğeni ve görünürlük iştahını kırabilir, kalbi yeniden huzura döndürebilir. Unutmayalım ki vakar, müminlerin en güzel hasletlerindendir. Onu kaybetmek kolay, geri kazanmak ise nefis terbiyesiyle mümkündür. Sosyal medyanın aldatıcı cazibesi içinde vakarı korumak hem kendi iç dünyamızı hem de gelecek nesillere bırakacağımız ahlak mirasını muhafaza etmektir. Cenab-ı Allah vakarı, sükûneti ve hayâyı ömrümüzün ziyneti kılsın. Âmin.