Sufiler “Sohbet, sahabenin yoludur. Onların üstünlüğü çok ibadet ve ilimden değil, sohbet nurundandır” demişlerdir.
Sohbet aynı meclisi paylaşmak, bir arada bulunmak, arkadaşlık etmek, zahirî veya kalbî beraberlik gibi manalara gelir. Istılahta ahiret, güzel ahlak ve maneviyata dair konuların anlatılmasına sohbet denilir. Sohbetin yapıldığı meclis ise sohbet meclisi veya sohbet halkası diye isimlendirilir. Sufiler sohbet terimiyle öncelikle birlikteliği kastetmişlerdir.
Hadis-i şerifte bildirildiği üzere din samimiyettir. (bkz. Müslim, Îmân, 95) Samimiyet, Allah rızasını kazandıracak amellere devam ederken insanları da hayra davet etmek ve şerli işlerden sakındırmaktır. İyiliği emredip kötülükten nehyetmek özellikle alimlerin ve ariflerin görevidir. Nitekim Hak Teâlâ, “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir” (Zâriyât, 55) buyurmuştur. Nasihat ve sohbet birer hatırlatmadır. Bu da müminlere fayda verir; imanlarının kuvvetlenmesine, din gayretlerinin artmasına, bilmediklerini öğrenmelerine vesile olur. Bu sebeple ehil kimseler halka sohbet etmeli, vaaz ve nasihatlerde bulunmalıdır. Müminler de daima sohbetlerin müdavimi olmalıdır.
Sohbetin aslı
Allah Resulü (s.a.v) insanları irşad ederken birçok yöntem kullanmıştır. Onlardan biri de hiç kuşkusuz sohbettir. O, kimi zaman sözüyle kimi zaman sükûtuyla; hal ve hareketleriyle insanları irşad etmiştir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ve ashabının sohbeti sözden ziyade birlikteliğe dayalıdır.
Resulullah (s.a.v), namazlardan sonra mescidde oturur ashabı ile sohbet ederdi. Ender de olsa Hz. Peygamber’in (s.a.v) sabahtan akşama kadar sahabe-i kirama sohbet yaptığı da oldu. Bir rivayette şöyle nakledilir: “Resulullah (s.a.v), bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra öğleye kadar sohbet etti. Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı. Öğle namazından sonra da ikindiye kadar sohbet etti. İkindi namazını kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıktı, akşama kadar sohbet etti. Yaptığı bu konuşmalarda olacak olan her şeyi ashaba anlattı. Bu konuşmalardan en çok şeyi öğrenenlerimiz, hafızası en kuvvetli olanlarımız oldu.” (bkz. Hâkim, Müstedrek, 4/487) Sahabe-i kiram sabahtan akşama kadar bu sohbetleri dikkatle ve hürmetle dinlemiştir. (bkz. Buhârî, Salât, 13; Müslim, Mesâcid, 230)
Sahabe mesleği
Sohbet enbiya mesleğidir, evliya meşrebidir. Özellikle de sahabe-i kiramın vasfıdır. Zaten sahabi kelimesi ile sohbet aynı kökten gelir. Onlar, Resulullah’ın (s.a.v) nazarları altında oturan, kendisiyle aynı meclisi paylaşan bahtiyarlardır. Ona sevgiyle gönlünü açıp kalbini ilahi nurlarla dolduran ve Resulullah’ın (s.a.v) şerefli sohbetlerine katılan seçkinlerdir. Bu büyük nimetlerden dolayı onlara “sahabe” denmiştir.
Sahabe-i kiramın üstünlükleri, marifetleri ve nurları Resulullah (s.a.v) ile sohbetlerinin bereketiyle meydana gelmiştir. Onlar Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) huzurunda bulunmakla öyle bir terbiye aldılar ki en büyük alimler ve veliler dahi sahabe-i kiramın seviyesine ulaşamamıştır. Sufiler bu hakikati şu şekilde ifade ederler: “Sahabenin üstünlüğü, ilimlerinin çokluğundan değil, sohbet nurundandır.” Yine “Bir anlık sohbet, senelerin riyazetine bedeldir” demişlerdir. Bundan dolayı tasavvuf büyükleri sohbeti esas kabul etmişler; seyr-i sülukün temelini sadıkların sohbeti üzerine bina etmişlerdir.
Resulullah’ın (s.a.v), sohbet halkasında yetişen ashabı da bu usulü uygulamıştır. Mescid-i Nebevi’de sohbet halkaları oluşturur, kendi aralarında sohbet ederlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v), her halka ile ilgilenir ve bu arada ashabını bilgilendirirdi. Peygamber Efendimiz’den (s.a.v) sonraki dönemde de sahabe-i kiram, yeni yapılan mescitlerde sohbet halkaları kurmaya devam ettiler. Bundan dolayı sufiler “Sohbet, sahabenin yoludur” demişlerdir.
Tasavvufta sohbet
Sohbet, salikin tasavvuf yolunda mesafe kat etmesini temin eden önemli bir vasıtadır. Sohbetin gerekliliği konusunda sufilerin çoğu hemfikirdir. Büyük sufilerden İbrahim el-Havvâs (k.s), salihlerle beraberliği kalp hastalıkları için şifa olarak kabul etmiştir. Büyük arif Ebû Tâlib el-Mekkî (k.s), edebin elde edilmesini salihlerle beraberliğe bağlamıştır. Aynı şekilde Hücvîrî (k.s) de sohbetin insan tabiatı üzerinde büyük bir tesiri olduğunu, onu bir halden başka bir hale ulaştırıp kendisine yeni alışkanlıklar kazandıracağını söylemiştir. İmam Gazâlî (rah.) ise nefsin gizli hastalıklarını teşhis ve tedavi eden bir şeyhin meclisine girip diz çökmek gerektiğini vurgulamıştır. Böylece insan, özünü tanıyacak ve istikamet bulacaktır.
Nakşibendîliğin esası
Bütün tarikatlarda sohbete önem verilmiştir. Fakat Nakşibendîlikte bu önem daha da artmaktadır. Hatta sohbet, Nakşibendî yolunun aslı ve esası kabul edilmiştir. Nitekim bu yolun piri büyük veli Şah-ı Nakşibend (k.s) şöyle demiştir: “Bizim terbiye yolumuz sohbet üzere kuruludur. Halvette şöhret, şöhrette ise afet vardır. Hayırlara, Allah için salih insanlarla beraberlikle ulaşılır. Onlarla sohbete devam ede ede hakiki imana kavuşmak nasip olur.” Hazretin bu sözü, sohbetin Nakşibendîlikteki yerini ve önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Şeyh Abdurrahman Tâhî (k.s) bu yoldaki sohbetin önemini şöyle ifade etmiştir: “Yolumuz sohbet yoludur, tarikatımızdan olmayanları sohbetimize katılmaktan alıkoymuyoruz. İnsanlara hayret ediyorum, niçin sohbeti istemezler, niye sohbet meclisine katılmazlar, neden sufilerin arasına katılmazlar? Onların mertebelerinden daha yüksek bir mertebe yoktur. Şayet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse hepsi bu mertebeye erişebilir. Zira yedi kişi arasında mutlaka bir Allah dostu vardır. Sohbet arasında uyanık olan kimse, kalbini mürşidinden hiç ayırmayan kimsedir. Böyle olan kimseden ilahi feyzin akışı hiç kesilmez. Çünkü kalbine devamlı feyiz akar.”
Hz. Mevlânâ (k.s), sahabenin yıldızlar gibi yol gösterici olmasının vahye mazhar olan Resulullah’a (s.a.v) arkadaş olup onun sohbetinde bulunmalarından kaynaklandığını söylemiştir. Vahye mazhar olmuş peygamberlerle arkadaş olmak ve onların sohbetlerine katılmak çok önemli olduğu gibi ilhama mazhar olmuş velilerle de sohbet çok önemlidir. Bu sebeple Mevlânâ (k.s), müridleri malayani konuşmaları bırakmaya ve ilhama mazhar olan mürşid-i kâmillerin meclislerine katılmaya teşvik eder. Çünkü tasavvufi terbiyede sohbet, müridin, bağlandığı mürşidin halini kazanabilmesi için önemli bir vasıtadır.
Sohbetten maksat
Sohbetten gaye ilim öğrenmek, gönlü ihya etmek, kalbi saflaştırmak, muhabbeti artırmak ve hakikat yolunda sebat bulmaktır. Böylece ebediyet yolunda gerekli bilgilere ulaşmak, güzel ahlak ve edeple terakki etmektir. Bu yüzden sohbetlere yalnız Allah rızası için gidilmelidir. Bazı hadislerde Allah Teâlâ sevgisiyle bir araya gelen ve bu sevgiyle ayrılanların kıyamet günü Cenab-ı Hakk’ın özel lütfuna nail olacağı haber verilmiştir. (bkz. Buhârî, Hudûd, 19; Müslim, Zekât, 91)
Mürşid sohbeti
İnsanın ahlak eğitimi ve manevi terbiyede bir rehbere ihtiyacı vardır. Bu rehber, kemal ehli mürşiddir. Böyle bir rehberle bir arada olan kişi manevi yolda mesafe kat eder. Allah dostlarının lafızları ve sözleri kadar nazarları ve halleri de etkilidir. Zira sıdk makamına eren insanlar sözden çok hal diliyle konuşurlar. Zaten hali sözüyle bir olmayanın söyledikleri hiç etkili olmaz. Sonra talim ve terbiyede en etkili yöntem, örnek olma yoluyla verilen eğitimdir. “Mümin müminin aynasıdır” (Ebû Dâvûd, Edeb, 49) hadisinde ifade edildiği şekilde kişinin güzel huylarla bezenmesi, o huylara sahip temiz kimselerle bir arada bulunmasına bağlıdır. Nitekim Kur’an’da, “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Tevbe, 119) ayeti insanların iyilerle birlikte bulunmasını emrederken; “Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra zalim kavmin yanında oturma!” (En‘âm, 68) ayeti nefsine karşı zalim kimselerle sohbet ve ülfeti yasaklamaktadır. İstikamet üzere olmak isteyen bir kişi sohbeti kimle ettiğine dikkat etmelidir. Mürşidinin ve dervişlerinin sohbetinde daima yerini almalıdır. Son nefesine kadar da bu rahmet ve muhabbet halkalarından ayrılmamalıdır.