Saadet Günleri
Saadet Günleri
Allah Teâlâ’nın yaratmasına akıl sır ermez. Eşyanın hakikatine ancak Rahmân’ın merhamet ettiği kimseler muttali olurlar. Meleklerin dediği gibi teslim olmaktan başka çaremiz yok: “Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin.” (Bakara, 32)
İlim ve hikmet O’nundur
Allah Teâlâ’nın yaratmasına akıl sır ermez. Eşyanın hakikatine ancak Rahmân’ın merhamet ettiği kimseler muttali olurlar. Meleklerin dediği gibi teslim olmaktan başka çaremiz yok: “Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin.” (Bakara, 32)
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Kâinatın tabi olduğu ilahi kanunu anlayabilmek için zahirî bir ilme sahip olmak gerektiği gibi hadiselerin iç yüzünü idrak edebilmek için de vehbî bir ilim gerekir. Aldığımız kararların, başardığımız işlerin veya karşılaştığımız zorlukların görünmeyen tarafını görebilmemiz için Hak katından bize hikmet bahşedilmiş olmalıdır.
Yüce Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: “Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)
Hayır mı şer mi
Ayet-i kerime ışığında başlangıçta kötü görünen bir şeyin aslında sonucu itibarıyla iyi olabileceğini öğreniyoruz. Mesela Medine-i Münevvere’ye gitmek… İyi midir, kötü müdür? Tuhaf bir misal oldu değil mi? Kim istemez ki o nurlu şehre gitmek, orada yaşamak? Ekseri müslümanların can attığı bir yurttur orası. Ama şimdi şaşıracağınız bir şey söyleyeyim; Hz. Bilal (r.a) Medine’ye gelmelerine sebep olanlara beddua etmişti: “Allah’ım! Şeybe b. Rebia’ya, Utbe b. Rebia’ya ve Ümeyye b. Halef’e lanet et. Onlar nasıl bizi bu yere sürgün ettilerse sen de onlara lanet et.” (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 11) Neden bu lanet? Gelin işin hakikatini Hz. Âişe (r.anha) annemizden dinleyelim.
“Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)
Yesrib’den Nurlu Şehir’e
“Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’ye geldiğinde Medine, yeryüzünün humma (sıtma) hastalığı en çok olan yeriydi. Humma hastalığı kol geziyordu. Bu hastalık, Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) arkadaşlarını yakaladı.Yalnızca peygamberine dokundurtmadı Allah. Babam Ebû Bekir ile azatlıları Bilal ve Amir aynı odada kalıyorlardı. Üçü de hastalandı. Hastalık üçünü de etkisi altına almıştı. Onları ziyaret etmek için yanlarına gittim. Hicap ayeti henüz nazil olmamıştı. Onları gördüğümde, daha önce şahit olmadığım, hatta Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini zannettiğim acı ve ızdırabı onlarda gördüm.”
Zahmetin peşinden rahmet
“Onları orada öylece bırakıp Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) yanına vardım ve gördüğüm manzarayı ona anlattım. Hastalığın etkisiyle acı çektiklerini ve sayıkladıklarını söyledim. Kendisine ilettiğim bu bilgilerden sonra Resulullah Efendimiz (s.a.v) ellerini semaya açtı ve:
— Allah’ım, Mekke-i Mükerreme’yi kalbimize sevimli gösterdiğin kadar, ya da daha fazlasıyla Medine’yi sevimli kıl. Mekke’yi bereketli kıldığın gibi ya da ondan daha fazla Medine’yi bereketlendir, diye dua etti.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46, Fedâilü’l-Medine, 11)
Hz. Âişe (r.anha) annemizden dinlediğimiz bu peygamber duası Yesrib’in nurlanmasına, Medine-i Münevvere’ye dönüşmesine vesile olmuştur.
Allah Teâlâ kâinatı muazzam ve muhteşem yaratmıştır. Ne var ki bu dünya imtihan dünyasıdır. Bir yeri başka bir yere göre yaşanılır olmayabilir. Hayattan anladığımız ve beklediğimiz kişiden kişiye göre değişebilir. Karşılaştığımız şeyler bize kötü de görünebilir ama unutmamamız gereken hakikat şudur: Allah Teâlâ her an yaratmadadır. O’nun gücü her şeye yeter. O, peygamberini cennet gibi bir yere hicret ettirmemiş ama peygamberinin duasıyla orayı cennete çevirmiştir. Güç, kuvvet, ve kudret âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’nındır.