Saadet Günleri
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin Tebliğe Başlaması
Fahr-i Kâinat (s.a.v) efendimiz peygamberlikle vazifelendirildiğinde, karşılaşacağı zorluklara karşı sabırlı olmasını kendisine Allah Teâlâ emir buyurmuştu.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin tebliğe başlaması
Fahr-i Kâinat (s.a.v) efendimiz peygamberlikle vazifelendirildiğinde, karşılaşacağı zorluklara karşı sabırlı olmasını kendisine Allah Teâlâ emir buyurmuştu. Efendimiz (s.a.v) ve ona tabi olanların Allah Teâlâ’nın yardımına güvenmeleri, insanlara güzel muamele etmeleri, inat edenlere karşı delilleri açıkladıktan sonra onlara aldırmamaları ve tebliğin iyi anlaşılması için muhataplara anlayışlı olmaları da Rabbimizin buyruğuydu.
Resulullah (s.a.v), tebliğe en yakınlarından başlayacaktı. Böylece hem değişimin en yakınlarından başlamasının yolunu açacak hem de vazifesi esnasında beşerî olarak kendisini destekleyecek ilklerin akrabaları arasından olmasını sağlayacaktı. Ayrıca bu durum kıyamete kadar devam edecek tebliğ faaliyetlerinin usulünü de belirlemiş oluyordu.
Evet, risalet vazifesine en yakınlarından başlayacaktı. Çünkü Allah Teâlâ böyle emir buyurmuştu:
“Ve sana en yakın olanları uyar. Sana tabi olan müminleri kanatlarının arasına al. Sana karşı gelirlerse de ki: ‘Sizin yapmış olduklarınızdan uzağım.’ (Ey Peygamber,) mutlak güçlü ve engin merhamet sahibi olan, huzurunda durduğun ve secde edenler içinde halden hale girdiğin zaman seni gören Allah’a güvenip dayan. Muhakkak ki O, işitendir, bilendir.” (Şuarâ, 214-220)
Allah Teâlâ’dan gelen emir
Ebû Bekir el-Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve adlı eserinde Hz. Ali’den (r.a) rivayetle şöyle bir olay yaşandığını yazar:
“Ve sana en yakın olanları uyar. Sana tabi olan müminleri kanatlarının arasına al” ayeti vahyedildiğinde Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bu ayette emredileni yakınlarıma yaptığım takdirde bana karşı geleceklerin olacağını düşünürken bekledim. Fakat Cebrail (a.s) bana görünüp şöyle dedi: ‘Ya Nebi, eğer Allah’ın sana vahyettiğini yerine getirmezsen sana azap eder.’”
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hz. Ali’ye (r.a) şöyle buyurdu: “Hakikat şu ki Rabbim ilk önce en yakınlarımı uyarmamı emretti. Bundan dolayı sen şimdi bir ölçek buğday ve bir koyundan yemek hazırla, bir büyük bardakla da süt getir. Ardından da Abdülmuttaliboğullarını bana çağır.”
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, tebliğe en yakınlarından başlayacaktı. Böylece hem değişimin en yakınlarından başlamasının yolunu açacak hem de vazifesi esnasında beşerî olarak kendisini destekleyecek ilklerin akrabaları arasından olmasını sağlayacaktı.
Bir sofrada kırk kişi
Hz. Ali (r.a) bu daveti şöyle anlatıyor: “Ben de Resulullah’ın (s.a.v) bana emrettiklerini hemen hazırladım. Abdülmuttaliboğullarından kırk kişi toplandılar. Gelenlerin arasında Hz. Peygamber’in (s.a.v) amcaları Ebû Tâlib, Hamza, Abbas ve Ebû Leheb vardı. Yemeği önce Resulullah’a (s.a.v) sundum. Bir parça et aldı, tabağın kenarına bıraktı. Sonra da misafirlerine şöyle dedi: ‘Allah’ın adıyla yiyin.’ Yemek başladı. Misafirlerden bazıları tek başına bir koyunu bile yiyebilecek kişilerdi. Oradakiler yemeği yiyip doymalarına rağmen yemek eksilmiyordu. Peygamberimiz (s.a.v) bana ‘Şimdi de süt ikram et’ dedi. Ben sütü misafirlere sundum. Doyana kadar içtiler ama Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki sütü bitiremediler. Yemek bitince Hz. Peygamber (s.a.v) konuşmak, onlara seslenmek isteyince Ebû Leheb atıldı ve ‘Çok tuhaf! Bugüne kadar böyle etkili bir sihir görmemiştik. Dikkat edin de sizi büyülemesin’ dedi ve ardından misafirler kalkıp gittiler. Hz. Peygamber (s.a.v) onlara hitap edemedi. Bu hadise tam üç gün böyle devam etti. Dördüncü gün yine çağırdım, yine aynı berekete şahit oldular. Ardından Resulullah (s.a.v) oradakilere seslendi.
Ona uyun…
Peygamber Efendimiz (s.a.v) yakın akrabalarına şöyle hitap buyurdu:
‘Ey Abdülmuttaliboğulları! Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki Arap kavimleri arasında benim size sunduğum hakikatlerden daha kıymetli bir şey getiren hiç kimse bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiret hususlarını getirdim.’
“Bu hitap ve davetin akabinde orada bulunan hiçbir misafir Resulullah’ın (s.a.v) teklifini kabul etmedi. Aralarında yaşı en küçük olan ben olduğum halde şöyle dedim: ‘Ya Resullallah! Ben kabul ediyorum. Senin yardımcın ben olacağım.’ Hz. Peygamber boynumdan tuttu ve: ‘İşte bu benim kardeşimdir. Ona itaat edin’ buyurdu. Misafirlerden bazıları Ebû Tâlib’e gülerek şöyle dediler: ‘Duydun mu Ebû Talib? Yeğenin, oğlun Ali’yi dinlemeni ve ona uymanı emrediyor!’ Utanmadan gülüşüp dağıldılar.” Mekke dönemi hem Resulullah (s.a.v) hem de ashabı açısından oldukça zorlu geçecekti. Salat ve selam Peygamberimize, onun âline ve ashabına olsun.