Yükleniyor...

Yükleniyor...

İlkeli yayıncılık anlayışıyla İslami ilimler, tasavvuf, tarih, kültür, sanat, eğitim, aile ve gençlik alanlarında doğru ve güvenilir eserler sunuyoruz. Ehl-i sünnet çizgisine uygun, sade ve anlaşılır içeriklerle her yaştan okuyucuya hitap ediyoruz.

Sözlükte rabıta, “iki şeyi birbirine bağlayan ip, alaka, münasebet; ilgi ve sevgi ile bir şeye bağlılık” gibi manalara gelir. Tasavvuf ehline göre rabıta, mürşid ile mürid arasındaki ilahi feyzin akışını sağlayan manevi bir bağdır. Müridin kendi şahsiyetinden sıyrılıp mürşid-i kâmilin şahsiyetiyle bağ kurmasıdır. Buna göre rabıta müridin şeyhini sürekli hatırlaması, onu örnek alması, onun edebine bürünmesi ve bu suretle nefsini terbiye etmesi için bir kalbî disiplin ve ruhi terbiye yoludur.

Rabıta nasıl yapılır?

Mürid, gözlerini kapatarak şeyhinin suretini hayalinde canlandırır, onun huzurundaymış gibi edepli ve manen uyanık bir hal üzere kalmaya çalışır. Bu rabıta mürşidin şekil ve şemailine, kaş ve gözüne, sarık ve cübbesine değil, o vücutta sergilenen İslami özellikleredir. Ondaki manevi güzelliklere, marifet ve imanadır. Ondaki feyiz ve takvaya, edep ve güzel ahlakadır. Rabıtadan asıl maksat, mürşiddeki bu güzelliklere ulaşmak ve bu yüksek sıfatlarla süslenmektir. Zira kâmil bir mürşid, Yüce Allah’ın halifesi, dostu ve şahididir. Hz. Peygamber’in (s.a.v) vârisi, rabbani bir alim, edep ve takva yolunun imamıdır. Bu sıfatlardaki bir veli ümmetin ihtiyaç duyduğu güzel bir örnektir. Allah için sevilmeye layıktır. Onu sevmek iman gereğidir. O, bu haliyle insanın hayatını etkileyecek, özlenecek, özenilecek, takip ve taklit edilecek, her halinden istifade edilecek bir rehberdir.

Rabıta kime yapılır?

Rabıta, yalnızca müşahede makamına ulaşmış, ilahi huzurda kabul görmüş, Cenab-ı Allah’ın nuru ve edebiyle süslenmiş, icazetli veliye yapılır. Rabıta bu vasıflardaki kâmil bir mürşide kalbi bağlamaktan, huzur ve gıyabında onun suretini hayalinde muhafaza etmekten ibarettir. Zira bu sıfatlarla sıfatlanmış kâmil mürşidi görmek, “Onlar öyle kimselerdir ki görüldüklerinde Allah Teâlâ hatırlanır” (İbn Mâce, Zühd, 4) hadis-i şerifi gereğince kalpte zikrin faydasını doğurur. Onun sohbeti Allah Teâlâ ile kalbî beraberliğin oluşmasını sağlar. Hiç şüphesiz salihlerle birlikte olmayı teşvik eden sayısız hadis vardır.

Kâmil mürşid oluk gibidir. Feyiz, onun okyanus kadar geniş kalbinden kendisine rabıta kuran müridin kalbine akar. Mürid, “Kişi sevdiği ile beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96) hadis-i şerifi gereğince mürşidinin simasını hayalinde tutmaya, onu hayal etmeye çalışmalıdır. Böylece onu daima hayalinde tutmak suretiyle onu sevmeye başlar, mürşidinin vasıfları ile vasıflanır, manevi halleriyle hallenir.

Kısaca, kendisine rabıta yapılacak mürşid, nefsini ıslah etmiş, huzur makamına ulaşmış, Yüce Allah’a tam teslim olma halini elde etmiş ve en önemlisi insanları terbiye için görevlendirilmiş olmalıdır. Resulullah’ın (s.a.v) gerçek vârisi, icazetli bir kimse olması şarttır. İrşad izni ve ehliyeti olmayan kimseye yapılan rabıta zarar verir.

Rabıta niçin yapılır?

Rabıta, fenâ fillah mertebesini elde etmek için yapılır. Rabıtaya devam eden mürid, zamanla fenâ fillah makamına yükselir. Zira fenâ fi’ş-şeyh, yani şeyhte fâni olmak, fenâ fillahın başlangıcıdır. Onun için rabıtaya devam eden mürid, fenâ fi’ş-şeyh, sonra fenâ fi’r-resul, daha sonra fenâ fillah makamına yükselir. Bu makam, ihsan mertebesi olup Hak Teâlâ’yı görür gibi O’na kulluk yapma makamıdır. Mürşidin görevi de müridi bu makama ulaştırmaktır. Nakşibendî yolunun büyükleri rabıtanın üzerinde çok durmuş, sık sık fayda ve tesirini vurgulamışlardır.

Mevlânâ Halid-i Bağdâdî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Rabıta, Resul-i Ekrem’in (s.a.v) devamlı olarak müşahede edilmesine götüren bir vesiledir. Çünkü özellikle rabıta vasıtasıyla şeyhte fâni olmak, Resulullah’ta (s.a.v) fâni olmaya ve netice itibarıyla fenâ fillaha götürür. ”

Gavs-ı Hizânî Seyyid Sıbgatullah Arvâsî (k.s) de şöyle buyurmuştur: “Rabıta olmadan fenâ fi’ş-şeyh olunamaz. Fenâ fi’ş-şeyh olmadan fenâ fi’r-resul olunamaz. Fenâ fi’r-resul olmadan da fenâ fillaha ulaşılamaz. Fenâ fillaha ulaşmadan da vusul olmaz.”

Gavs-ı Bilvanisî Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî (k.s) de buna dikkat çekerek şöyle demiştir: “Gerek huzurdaki gerekse şeyhin gıyabındaki rabıtaya çok dikkat etmek gerekir. Çünkü mürşid rabıtasıyla önce fenâ fi’ş-şeyh, sonra fenâ fi’r-resul makamı hasıl olur.”