Yükleniyor...

Yükleniyor...

İlkeli yayıncılık anlayışıyla İslami ilimler, tasavvuf, tarih, kültür, sanat, eğitim, aile ve gençlik alanlarında doğru ve güvenilir eserler sunuyoruz. Ehl-i sünnet çizgisine uygun, sade ve anlaşılır içeriklerle her yaştan okuyucuya hitap ediyoruz.

Resulullah’ı (s.a.v) görüp ona iman eden veya Resulullah’ın (s.a.v) kendisini gördüğü ve iman üzere vefat eden kişiye “sahabi” denir. Mensup olmakla şereflendiğimiz İslam’ı bizlere ulaştıranlar ashab-ı kiramdır.

Akaid: Sahabeyi neden sevmeliyiz?

Resulullah’ı (s.a.v) görüp ona iman eden veya Resulullah’ın (s.a.v) kendisini gördüğü ve iman üzere vefat eden kişiye “sahabi” denir. Mensup olmakla şereflendiğimiz İslam’ı bizlere ulaştıranlar ashab-ı kiramdır. Onlar Efendimiz’in (s.a.v) davetine icabet etmiş, onunla beraber nice sıkıntılara maruz kalmış güzide şahsiyetlerdir. Bu yüzden Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de onlardan razı olduğunu beyan etmiştir. (bkz. Tevbe, 100) Hz. Peygamber’in (s.a.v) ifadesiyle de bizim Uhud Dağı kadar infakımız onların bir avuç hayrına dahi denk değildir. (bkz. Buhârî, Fedâilü’s-sahâbe, 5) Dolayısıyla onları sevmek, haklarında konuşurken dikkatli olmak, isimleri anılınca “radıyallahu anh” (Allah ondan razı olsun) gibi saygı ifadeleri kullanmak gerekir. Müslüman olmadan önceki davranışlarından dolayı onları kınamak da yanlıştır. Zira Efendimiz’in (s.a.v) ifadesiyle “İslam, öncesini kesip atar.” (Müslim, Îmân, 54)

Efendimiz’in (s.a.v) vefatından sonraki dönemde ashab-ı kiram arasında zuhur eden anlaşmazlıklarda taraf tutmak da doğru değildir. Aralarındaki ihtilafı birer ictihad farklılığı olarak değerlendirmek ve İmam Şâfiî’nin (rah.) dediği gibi “Allah, ellerimizi onların kanlarına bulaştırmadı. Biz de dilimizi bulaştırmayalım” diyerek yorum yapmaktan kaçınmak gerekir.

Fıkıh - Hanefî: Namazı bozan hareketler nelerdir?

Namazı bozan şeylerden biri de namaza ait olmayan bir iş yapmaktır ki buna amel-i kesîr denir. Amel-i kesîrin tanımı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüşse de sahih olan şudur: Namazda, dışarıdan bakan kişinin “Bu adam namaz kılmıyor” diyeceği kadar çok iş yapmaya amel-i kesîr (çok iş) denilir ki namazı bozar. Bu düşünceye sevk etmeyecek kadar veya namazda olup olmadığından şüphe edilecek kadar yapılan işe de amel-i kalîl (az iş) denilir. Amel-i kalîl namazı bozmaz ancak mekruhtur.

Namaz içerisinde genellikle tek elle yapılabilecek işleri iki elle yapmak, saç sakal taramak, aynı rükün içinde elleri kaldırarak üç kere kaşımak, iki elle başa sarık sarmak, kıyafet giymek, yerden bir taş alarak kuş veya benzeri bir şeye atmak gibi davranışlar amel-i kesîr tanımına girer ve namazı bozar. Namazda çalan bir cep telefonunu cebimizden çıkarmadan ve telefonla ilgilenmeden tek elle kapatmak ise amel-i kalîl olacağından namazı bozmaz. Lakin bunun tedbirini namaz başlamadan almalı; cep telefonunu kapatmalı ya da sessize almalıyız.

Ahlak: İstişare neden gereklidir?

Yapılacak işlerde sadece kendi aklına ve becerisine güvenmeden, işin ehli insanlara danışmaya ve onların görüşlerini almaya istişare denir. Peygamberlerde “akıllı ve zeki olmak” anlamına gelen fetanet sıfatı bulunur. Buna göre en akıllı ve zeki insan Hz. Resulullah’tır (s.a.v). Buna rağmen Yüce Rabbimiz, Efendimiz’e (s.a.v) “İş hususunda onlarla istişare et” (Âl-i İmrân, 159) diyerek yapacağı işlerde ashabı ile istişare etmesini emretmiştir. O da Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek gazvelerinde, Hudeybiye’de, Taif seferinde, ifk hadisesinde, ezan konusunda olduğu gibi birçok mevzuda sahabe-i kiramın görüşlerini almıştır.

İstişare aşamasında fikir beyan ederken rencide edici konuşmalardan sakınmak lazımdır. Cahillerle, hasetçilerle, düşmanlarla, gösteriş yapanlarla, korkaklarla, cimrilerle ve hevasına tabi olanlarla istişareden kaçınılmalıdır.

Özellikle ümmete hizmet sahasında sorumlu olan kişi kendi tercihine uymasa da doğru görüşü tasdik etmeli, benlik ve kibir ile yanlış görüşünde ısrar etmemelidir. Öte yandan istişarede alınan kararı tasdik edip sonrasında tenkitle uğraşmak hem ahlaki açıdan doğru değildir hem de fitneye sebep olur. Allah Resulü (s.a.v), kendisi farklı düşünmesine rağmen çoğunluğun görüşlerine uyarak Uhud’a çıkmış, sonra da görüş hatalı olmasına rağmen bu görüşle alakalı hiçbir beyanda bulunmamıştır.

Fıkıh - Şâfiî: Kerahet vakitleri nelerdir?

Nafile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler şunlardır:

  1. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar.
  2. Güneş doğduktan sonra bir mızrak boyu yükselinceye (40-50 dakika) kadar.
  3. İstiva vaktinden yani güneşin semanın ortasında olduğu vakitten öğle namazı vakti girinceye kadar. Fakat cuma günü, bu vakitte nafile namaz kılmak mekruh değildir.
  4. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş sararıncaya kadar.
  5. Güneşin sarardığı andan batıncaya kadar (akşam vaktinden önceki 45-50 dakikalık süre). İkindi namazının farzı kerahet vaktine kadar kılınmamışsa bu vakitte kılınır.

Bu vakitlerde, sebebi kendisinden sonra olan nafile namaz kılmak tahrimen mekruhtur. Bu vakitlerde, sadece kaza namazı, küsuf (güneş tutulması) namazı, istiska (yağmur talebi) namazı ve sebebi kendisinden önce olan nafile namazlar kılınabilir. Mesela camiye giren kimse, “tahiyyetü’l-mescid” namazı kılabilir. Çünkü bunun sebebi olan camiye girmek, kendisinden öncedir.

Mekke-i Mükerreme’de kerahet vakti yoktur. Dolayısıyla saydığımız vakitlerde Mescid-i Haram’da tavaf namazı veya başka nafile namazlar kılınabilir.