Hâce Alâeddin Attar (k.s) medreseyi bitirince Şah-ı Nakşibend hazretlerine intisap etmek istedi. Şah-ı Nakşibend (k.s) Hâce Alâeddin’e önce hizmet verdi. Çarşı pazarda yalın ayak elma satmasını istedi. Bunu yaparken mahalle mahalle dolaşmasını ve “Elma… elma…” diye bağırmasını emretti.
Altın Silsile
Hâce Alâeddin Attar (k.s) medreseyi bitirince Şah-ı Nakşibend hazretlerine intisap etmek istedi. Şah-ı Nakşibend (k.s) Hâce Alâeddin’e önce hizmet verdi. Çarşı pazarda yalın ayak elma satmasını istedi. Bunu yaparken mahalle mahalle dolaşmasını ve “Elma… elma…” diye bağırmasını emretti. Hâce Alâeddin (k.s) seçkin bir ilim ehli olduğu halde sabır ve iştiyakla Şah-ı Nakşibend’in (k.s) emrine uydu. Varlıklı iki ağabeyi durumu öğrenince küplere bindiler. Şah-ı Nakşibend hazretleri bunu öğrendi. Hâce Alâeddin’e “Şimdi de ağabeylerinin yakınlarında elma sat” dedi. Buna da rıza gösteren ve emri yerine getiren Hâce Alâeddin’i Şah-ı Nakşibend (k.s) çağırdı. “Artık bu iş tamamdır” dedi. Ona gizli zikir telkin etti. Onu en iyi şekilde yetiştirdi. Halifelik verdi. Hâce Alâeddin (k.s) mürşidine öylesine sadık ve edepli idi ki şeyhi vefat ettikten sonra bile kabri başında saatlerce oturuşunu değiştirmeden beklerdi.
Hikmet
İbn Atâullah İskenderî (k.s) kabz ve bast halleri hakkında şunları söyler: “Arifler bast (manevi rahatlık) halindeyken kabz (manevi daralma) halinden daha ziyade korku duyarlar. Bast halinde edebe riayet edememekten endişe ederler.”
Manevi daralma olan kabz halinin de esasen bir ikram olduğunu ise şöyle anlatır: “Bast halindeyken nefis sevinçten payını alır. Kabz halinde ise nefsin hoşlanacağı bir payı yoktur.”
Nefsin payı olmadığında yapılan ameller ihlaslı olur ki mürid ihlasın peşindedir.
Haller ve Makamlar
“Yahya b. Muâz (k.s) şöyle demiştir: ‘Açlık nurdur, tokluk ise nârdır (ateştir). Şehvet ise yangına sebep olan bir kordur ki sahibini yakmadan sönmez.’
Nafile oruç tutmak suretiyle açlık çekmek nefsi terbiye eder. Şehveti dizginler. Tokluk ise gaflet ve miskinliğe neden olur. İbadet etmeye ve nafaka temini için çalışmaya güç kazanmak için karnını doyurmakta sakınca yoktur. Çok yese de Allah için çok çalışan, çok hizmet eden zikir ehli kişi yediğini en güzel şekilde eritmiş olur. Böyle kişi yediği içtiği helal lokmadan biiznillah zarar görmez.
Kalpten Kalbe
Merhum Yarbay Mehmet Ildırar bir sohbetinde şöyle anlatmıştır:
“Sünnetler yapılmayınca düşman askerleri vaciplere saldırır. Vacipleri elde ettiğinde ise geride farzlar kalır. Farzı yapmamak padişahı öldürmek gibidir. Padişah iman sarayı olan kalpte yaşar. Kalbin her anı gözetim altında tutulmalıdır. Bu ise gönül padişahının, velilerin işidir. Şu halde imanı korumak için en dışta hayâ lazımdır. Sofi bir eline ilmi, diğer eline hayâyı alırsa günahtan kaçınabilir. Günaha girmeyince nefsinin padişahı olur. Tövbe ederse kemalatı artar. Bunları unutursa köle olarak yaşar (nefsinin kölesi olur).”
Velilerden Dualar
Şeyh Seyyid Muhammed Saki Elhüseyni (k.s) şöyle dua etmiştir:
“Yavrularımıza hayırlı kısmetler; başarı, huzur, bereket ve sağlık içinde bir ömür lütfeyle! Onları her türlü kötülüklerden ve zararlı alışkanlıklardan muhafaza eyle Allah’ım!”
Sözün Özü
“Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.” İmâm Gazâlî (rah.)
(İlim talebelerine hitaben) “İlmi sevmek farzdır. Alimi sevmek de farzdır. Biz sizi kara kaşınıza kara gözünüze sevmiyoruz, okuduğunuz ilimden dolayı seviyoruz.” Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbaki Elhüseyni (k.s)