Meydan
Gönül Dünyamızın Can Suyu: Muhabbet
İnsan bir şeye alıştıkça onu sevmeye başlar; bu hem dünya işlerinde böyledir, hem de ahiret yolculuğunda.
Muhabbet, Yüce Rabbimiz’in kullarına bahşettiği en kıymetli lütuflardan biridir. İnsan, gönlüne ansızın doğan bir sevgiyle bir kişiye yahut bir şeye bağlanabilir. Bazen bu sevgi kendiliğinden tecelli eder, bazen de sabır ve sebat neticesinde kalpte filizlenir. İnsan bir şeye alıştıkça onu sevmeye başlar; bu hem dünya işlerinde böyledir, hem de ahiret yolculuğunda.
Bir mümin, namaza ilk zamanlarda zorlanarak başlasa da sebat gösterirse bir süre sonra ona aşina olur, gönlü onsuz huzursuz kalır. Rabbimiz’in muradı da budur: kulun istikrarla kullukta sebat etmesi. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur: “Yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabb’ine ibadet et.” (Hicr, 99)
En sevgili
İnsan niçin sever? Ya sevdiği güzel olduğu içindir yahut da faydalı olduğu için… En güzel olanı sevmek, en faydalı olana bağlanmak ise insana yakışandır. Fakat bu yüce duyguyu fâni şeylerde harcamak, kalbi ucuz heveslere rehin etmek büyük bir kayıptır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şu dua ile bizlere en doğru yönelişi göstermiştir: “Allah’ım! Senden muhabbetini, seni sevenlerin muhabbetini ve senin sevgine ulaştıracak salih ameller işlemeyi talep ediyorum. Allah’ım! Senin muhabbetini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” (Tirmizî, Deavât, 72, nr. 3490)
Allah Teâlâ’nın muhabbetine ulaştıran yollar ise salih ameller ve Allah dostlarını sevmektir. Özellikle de Habibullah Efendimiz’e (s.a.v) tabi olmaktır. Rabbimiz mealen şöyle buyurur:
“(Resulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmrân, 31) Demek ki Yüce Allah’ın kulunu sevmesi kuru bir iddiaya değil, Hz. Peygamber’e (s.a.v) ittibaya bağlıdır. Resul-i Zişan (s.a.v) şu hadis-i şerifiyle nebevi muhabbetin imanın bir gereği olduğunu bildirmiştir: “Sizden biriniz, beni kendi evladından, anne babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mümin olamaz.” (Buhârî, Îmân, 8)
Habibullah’ın (s.a.v) sevgisi, Allah sevgisine götüren en emin yoldur. Zira sıradan bir mümin dahi ona tabi olduğunda “sevgili kul” olabiliyorsa, Efendimiz’in (s.a.v) Cenab-ı Allah katındaki konumu apaçık ortadadır. Kulun Cenab-ı Allah’ı sevdiğini iddia etmesinin ispatı, Resulullah’a (s.a.v) tam bir bağlılıkla uymasıdır.
Muhabbetin meyvesi
Muhabbet, gönle atılan bir tohum gibidir. Nasıl ki hububat toprağa düşüp yeşerir, biri bin olur; muhabbet de sabırla kökleşir, kalbi diriltir. Seven, sevdiğinin hatırına sıkıntılara katlanır, fedakârlık eder. Sevgilisini üzme korkusu bile kalbini titretir.
Hakiki muhabbet insana, sevgilinin her haline saygı göstermeyi, ondan gelen sıkıntıyı bile nimet bilmeyi öğretir. Bu teslimiyet gönlü aşk kapısına taşır. Aşk, muhabbetin en yüce mertebesidir; kalbi bütünüyle bir noktaya bağlar. Hak âşıkları dediğimiz veliler bu mertebelere ulaşmış büyük kimselerdir. Bu uğurda çok çile ve meşakkat çekmişlerdir.
Her şey muhabbetle başladı
Bezmiâlem Valide Sultan’ın mührüne nakşettirdiği şu ifadeler aslında her şeyi özetler:
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl…”
Sallallahu aleyhi vesellem…
Evet, gönül dünyamızın can suyu muhabbettir. Muhabbetin zirvesi ise insanın kalbini bir sarmaşık gibi saran aşk. Bu iki sırlı kelime, insanı dünyadan ukbaya, süflilikten sufiliğe, firkatten vuslata taşır. Allah Teâlâ bizleri de muhabbet ehlinden eylesin. Âmin.