Yükleniyor...

Yükleniyor...

İlkeli yayıncılık anlayışıyla İslami ilimler, tasavvuf, tarih, kültür, sanat, eğitim, aile ve gençlik alanlarında doğru ve güvenilir eserler sunuyoruz. Ehl-i sünnet çizgisine uygun, sade ve anlaşılır içeriklerle her yaştan okuyucuya hitap ediyoruz.

İki dünya var. Eskiler “dü cihan” veya “dareyn” derlerdi. Bu cihanlardan burada olanı sınırlı, sorunlu ve sonlu hayattır.

Hepimiz dünya adındaki bu gezegende yaşıyoruz. Dünya, arz, yeryüzü bunlar eş anlamlı kelimeler. “Dünya” kelimesi Arapçada “yakın olmak” manasına gelen “dünüv” kökünden türemiştir. Bu “en yakın” anlamındadır. Peki dünya nereye en yakın? Ahirete göre bize en yakın. Kur’an’da “yakın hayat” anlamında “el-hayâtü’d-dünyâ” geçer. Bu yakın hayatın ardından gelecek olan hayata, “sonraki hayat” anlamında “ahiret” denir. “Dünya” kelimesi kimi ulemaya göre ise “alçaklık, kötülük” manasındaki “denâet” kökünden gelmiştir. Çünkü dünya, ukbaya göre alçakta olan yerdir. İlginçtir, dünyanın “denî” yani “aşağı, alçak” anlamı Hint-Avrupa dillerindeki “dünya” anlamına gelen kelimelerde de vardır.

İki dünya var. Eskiler “dü cihan” veya “dareyn” derlerdi. Bu cihanlardan burada olanı sınırlı, sorunlu ve sonlu hayattır. Öteki ise sonsuzdur; ahiret, dünya hayatını takip eden ebedî hayat… “Son” manasındaki “âhir” kelimesinden gelir. “Tehir etmek” deriz ya o da ahiret ile aynı köktendir. “Sonraya bırakmak, ertelemek” demektir. Kur’an’da ahiret; “el-yevmü’l-âhir” (son gün), “ed-dârü’l-âhire” (son ikamet mahalli), “en-neş’etü’l-âhire” (ikinci yaratılış) olarak da ifade edilir ve hakiki yurdumuzun o olduğu vurgulanır. Rabbimiz mealen buyurur: “Ahiret yurduna gelince… İşte asıl hayat odur.” (Ankebût, 64)

Öteki dünya anlamında bir de “ukba” kelimesi var. Bu kelime Arapça kökeninde “akîb” kelimesinden gelir ki “ayağın arka tarafı, ökçe” demektir. “Son, art” anlamına gelen “akıbet” ve “bir şeyin ardından gelmek” anlamında “takip” de aynı köktendir. Yine aynı kökten “ikâb” kelimesi “cezalandırma” demektir. Çünkü kötü bir işin ardından o kötülüğü yapana uygulanacak olan yaptırımdır.

Dünya hepten kötü mü?

Bizde yaygın bir ifadedir. Birine “Nasılsın?” diye sorunca genellikle şikâyet ederek “Dünya işleriyle uğraşıyoruz işte” diye cevap verir. Bu ifade aslında o insanın yoğun bir şekilde içine girdiği günlük işleri, ticareti, okulu, memurluğu, alışverişi aşağı görmeyi ima eder. Bu sözün üzerinde geçenlerde düşündüm. “Dünya işleri” diye şikâyet ettiğimizde doğru yapıyor muyuz acaba?

Evet, hadis-i şeriflerde dünya ve içindekiler zemmedilmiştir. Ama bu; dünyanın yüceltilmemesi, dünya hayatının hiç bitmeyeceğinin sanılmaması, dünyadaki işlerin tek değer sayılmaması anlamındadır. Nitekim bir hadis-i şerifte buyrulmuş: “Dünya sevgisi bütün günahların aslıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 13/74, nr. 9974) Yoksa dünya aynı zamanda ahiretin tarlasıdır. Yani burada ekilen ahirette biçilecektir. Nitekim Rabbimiz buyurur: “Dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77) Yine Peygamber-i Zîşân (s.a.v) buyurur: “Dünyanızı ıslaha, düzeltmeye çalışınız! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için amel ediniz.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-sagîr, 2/12, nr. 1201)

Biz “dünya işleri” diyerek farz ibadetlerin haricinde kalan işleri kastediyoruz. Ama kulun vazifeleri sadece farz ibadetler değildir. Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin dışında da farzlar çoktur. Helal kazanmak, emr bi’l-maruf, ailesine bakmak, ilim hep farzdır. Yani hayatın tamamı kulluktur. Kulluğun boşta bıraktığı bir alan yoktur. Mübah olan uyumak gibi fiillerin bile farz görevleri ihlal etmemesi gerekir. O halde kulun boş işi yok.

Amel dünyası

Evet, dünya işleri aslında ahiret için yapılan işler demektir. Çünkü ahirette iş yok. Son nefesimiz kesilince artık hiçbir iş kalmaz. İstersen tövbe için, hayırlı bir amel için, güzel bir dua için yalvar. Artık izin yok. Ne mezarda, ne mahşer meydanında, ne de sırat köprüsünde amel yapamayız. Orası tam teslim olunan yer.

Kısacası, bizim dünya işleri dediğimiz işlerin çoğu aslında ahiret işleridir. Dünya ile ahiret bitişiktir, komşudur. Burası amel tarlasıdır. Burada amel etmeyen ahirette karşılığını alamaz. İyi amel edene iyi, kötü amel edene kötü karşılık vardır. Azı çoğu da yok. Aklıma geldi... Bir dostumun rahmetli babası gençken bir bina inşaatının yanından geçiyormuş. Durmuş, duvar ören ustaları seyretmeye başlamış. Bakmış ki yerdeki amele üst kattaki ustaya tuğlaları uzatıyor, o da tuğlaları alıp balkon duvarını örüyor. Amcamız bu manzarayı bir müddet seyretmiş. Sonra kendi kendine demiş ki: “İşte dünya hayatı da böyle. Aşağıdaki dünyadan tuğla uzatılmayınca yukarıdaki ahiret binası inşa olmuyor.” Müthiş bir hikmet, değil mi?

Her insan gayret ediyor, çalışıyor, çabalıyor. Ama işin değeri niyete ve işin yapılış yöntemine göre belirlenir. Kişi niyeti ve işiyle bu dünyada ya cennete, ya cehenneme sefer eder. Bu bizim seçimimizdir. “Hayırlı işleri nasıl yapabilirim?” diye düşünen güzel insanların yanı sıra “Daha kötü ve rezil nasıl olurum?” diye düşünenler de az değil. Bir örnek vereyim. Bir sahil şehrinde deniz kenarında arkadaşlarla oturmuştuk. Sela verildi. Ölenin ismi anons edildi. Bunu duyan arkadaşlardan birisi, “Bak sen şu işe!” dedi. Merak ettim, bu sözünün sebebini sordum. Meğer arkadaş ölen adamı tanıyormuş. O adam saf köylüleri dolandıran, onların tapularını türlü tezgâhlarla üzerine yaparak zenginleşen kötü biriymiş. Geçen aylarda bu adama kanser teşhisi konmuş. Doktorlar adama “Birkaç ay ömrünüz ancak kaldı” demişler. Adam hemen onlara itiraz etmiş: “Hayır, olmaz. Benim daha yapacak işlerim var. Ömrümü uzatın” demiş. Zaten kötülüğü yol edinenlere, ahiret hesabını unutanlara, ahirete inanmayanlara bu dünya hayatı hep kısa gelir. Yüz yıl yaşasalar bile yetmez. Ama ne çare, bu dünya bitimli dünyadır. Bu dünyada her işin ahirini düşünenin Allah’ın izniyle ahirette işi kolay olur.