Muhabbet Olsun
Aşkın Olmadığı Yer
Allah Teâlâ’ya giden yollar mahlukatın nefesi adedincedir, derler. Hak yolu tektir ama yürüyüşlerin haddi hesabı yok. Sadakatle, hizmetle, muhabbetle, amelle, mahviyetle, niyetle, zikirle, cömertlikle, cihadla, tefekkürle, sabırla… Say sayabildiğin kadar. Efendim, “Bu yolda temessük olur, taassup olmaz!” buyurmuşlardı. Yani benim yolum benim için doğrudur, ben buradan yürüyeceğim, diyebilirsin, bu uygun. Fakat tek doğru yol benimkidir diğerleri batıl, demek; bu zinhar yasak! İnsan yeter ki yola
Muhabbet ve çile seni, nefsini yok etmek için vardır.
Allah Teâlâ’ya giden yollar mahlukatın nefesi adedincedir, derler. Hak yolu tektir ama yürüyüşlerin haddi hesabı yok. Sadakatle, hizmetle, muhabbetle, amelle, mahviyetle, niyetle, zikirle, cömertlikle, cihadla, tefekkürle, sabırla… Say sayabildiğin kadar. Efendim, “Bu yolda temessük olur, taassup olmaz!” buyurmuşlardı. Yani benim yolum benim için doğrudur, ben buradan yürüyeceğim, diyebilirsin, bu uygun. Fakat tek doğru yol benimkidir diğerleri batıl, demek; bu zinhar yasak! İnsan yeter ki yola çıksın, gayretle yürüsün, menzil-i maksuda eriştirirler biiznillah.
Yol için yolcuya bir binek gerektir bir de azık. Arifler, binek sahiplerinin azığının ne olması gerektiğini dört başlıkta ifade etmişler:
1. “Bineği ilim olanın, azığının amel olması icap eder.”
İnsan Allah yoluna ilimle çıkmışsa yolda kendisini doyuracak olan bildikleriyle amel etmesidir. Amel edilmeyen ilim, sahibine yükten başka bir şey değildir. Çünkü bilmekten gaye olmaktır. Kuru kuruya bir amel de yetmez üstelik, ihlas gerektir.
2. “Bineği amel olanın, azığının istiğfar olması icap eder!”
İbadet ve taatle Hak yoluna revan olan kişiye yakışan sürekli istiğfar içerisinde olmasıdır. Buyrulmuş ki: “Kendisini aradan çıkarabilen (nefsini görmeyen) kişinin ameli az bile olsa hakikatte çoktur; varlığını aradan kaldırmayanın ameli çok bile olsa hakikatte azdır!” Kişi amelini çoğalttıkça yokluk ve mahviyetini de çoğaltacak ki yol alabilsin. İnsan işlediği ameli büyük ve çok gördükçe Allah Teâlâ katında küçülür ve yok olur!
3. “Bineği hizmet olanın, azığının sükût olması icap eder!”
Çok enteresan değil mi? Hizmet ehli sükût edecek, zira yaptığını anlatınca ecrinden olur, kendisini bir şey zanneder de bir daha yapamaz hale gelir. “Ben şöyle şöyle yaptım” diye bir başkasına anlatmak şöyle dursun, kendisine bile “Mevla bizi layık olmadığımız halde bu hizmette istihdam etti” deyip susacak. Sükût sadece dışarıya karşı değil, evvela içeriye olacak! İnsan yaptığı hizmeti kendisinden bile gizleyecek.
4. “Bineği muhabbet olanın, azığının çile olması icap eder!”
Bu bahis diğerlerinden başka, çok başka! Sevilen, kendisini seveni çile ve belaya düçar eder. Yolcuya düşen sabretmektir, razı olmaktır, tebessümle karşılamaktır cefayı. Fuzûlî’nin bir beyti bu ahvalin şerhi gibidir:
“Çıkarmak etseler tenden çekip peykânın ol servinÇıkan olsun dil-i mecrûh peykân olmasın yâ Rab”
Diyor ki üstad, muhabbet ehline: “Sevgilimin nazarı ciğerime bir ok gibi saplandı, yaralandım. Birisi bu yarayı iyileştirmek için gelir de o oku oradan çıkarmaya kalkarsa, ciğerim yerinden çıksın da o ok orada öylece kalsın ya Rabbi!”
Şunu da söyleyerek bitirelim yazıyı: İnsan ilme, amele, hizmete kendisi talip olur. Bu taleplerin neticesinde amel etmek, istiğfar etmek, sükût etmek de kendi gayretiyledir. Yani bineği kendisi seçer, azık tedariki kendi elindedir. Fakat muhabbet ne talep ederek ele geçecek bir şeydir ne de çile senin istemenle olur. Muhabbeti veren çileyi de verir, yani binek için de azık için de senin yapacağın hiçbir şey yoktur! Yola muhabbetle çıktınsa a benim cancağızım, azık göklerden gelir. Zaten o muhabbet ve çile de seni, nefsini yok etmek için vardır.
Efendimin bir sohbeti ile bitsin yazı: “Âşık ve maşukun olduğu yerde aşk yoktur! İkisi bir olacak! Âşık maşukta yok olmamışsa (nefsinin taleplerini maşukun emir, tavsiye ve rızasına feda etmemişse) orada aşk yoktur!”